Cehennem Düşü

İşte yeryüzünde yaşadığımız cehennem burasıdır. Duygusal yaralarımızı gizlemek amacıyla ve yaralanmaktan korktuğumuz için zihinlerimizde bir savunma mekanizması gerçekleştiriyoruz. Ve geliştirdiğimiz bu sistemle kusursuz bir yalancıya dönüşüyoruz farkında olmadan. Öylesine yalan söyler oluyoruz ki bunu kendimize karşı bile yapmaya başlıyoruz. Ve kendi yalanlarımıza kendimizin inandığı bir noktaya geliyoruz.

İnsanlar sürekli bir yaralanma korkusu içinde yaşamaktalar. Bu ise büyük bir dramdır. Birbirimizle
yaralı zihnimizle yaptığımız iletişimler öylesine acı verici ki!
Görünürde hiçbir neden yokken öfkeye kıskançlığa üzüntüye kapılıyoruz. ’seni seviyorum’ ’demek
bile korkutucu olabiliyor.
Duygusal yaralarımızı gizlemek amacıyla ve yaralanmaktan korktuğumuz için zihinlerimizde bir
savunma mekanizması gerçekleştiriyoruz. Ve geliştirdiğimiz bu sistemle kusursuz bir yalancıya
dönüşüyoruz farkında olmadan. Öylesine yalan söyler oluyoruz ki bunu kendimize karşı bile yapmaya
başlıyoruz. Ve kendi yalanlarımıza kendimizin inandığı bir noktaya geliyoruz.
‘’Seni seviyorum’ ’diyemiyoruz ya karşılığı yoksa bu sevginin?
‘’Param yok’’ diyemiyoruz ya bizi değersiz görürlerse?……
‘’Doğru bildiğim cümleyi ifade edemiyorum’’ ya yanlış olursa ve gülerlerse bana?
Kendimizi görmek ya da başkalarına gerçekte ne olduğumuzu göstermek çok fazla acı vereceği için
benliğimizi bir sis perdesiyle örtüyor ve yüzümüze toplumsal bir maske geçiriyoruz.
Bu engelleri ve maskeleri korunmak, başkalarını kendimizden uzak tutmak için koyuyoruz ama bize ait
olmayan bir ben ile kendi varlığımızı kendimizin içinde tutsak ediyoruz.
İnsanlar sürekli bir yaralanma korkusu içinde yaşamaktalar. Bu ise büyük bir dramdır. Birbirimizle
yaralı zihnimizle yaptığımız iletişimler öylesine acı verici ki!
Görünürde hiçbir neden yokken öfkeye kıskançlığa üzüntüye kapılıyoruz. ’seni seviyorum’ ’demek
bile korkutucu olabiliyor.
Duygusal yaralarımızı gizlemek amacıyla ve yaralanmaktan korktuğumuz için zihinlerimizde bir
savunma mekanizması gerçekleştiriyoruz. Ve geliştirdiğimiz bu sistemle kusursuz bir yalancıya
dönüşüyoruz farkında olmadan. Öylesine yalan söyler oluyoruz ki bunu kendimize karşı bile yapmaya
başlıyoruz. Ve kendi yalanlarımıza kendimizin inandığı bir noktaya geliyoruz.
‘’Seni seviyorum’ ’diyemiyoruz ya karşılığı yoksa bu sevginin?
‘’Param yok’’ diyemiyoruz ya bizi değersiz görürlerse?……
‘’Doğru bildiğim cümleyi ifade edemiyorum’’ ya yanlış olursa ve gülerlerse bana?
Kendimizi görmek ya da başkalarına gerçekte ne olduğumuzu göstermek çok fazla acı vereceği için
benliğimizi bir sis perdesiyle örtüyor ve yüzümüze toplumsal bir maske geçiriyoruz.
Bu engelleri ve maskeleri korunmak, başkalarını kendimizden uzak tutmak için koyuyoruz ama bize ait
olmayan bir ben ile kendi varlığımızı kendimizin içinde tutsak ediyoruz.
İşte yeryüzünde yaşadığımız cehennem burasıdır.
Kıskançlık, öfke, nefret, keder ve acının zehirlediği bu insanlar kendi öz varlığından uzaklaşıp yüzlerce
maske ile dolaşmaktadır.
Kendini unutan ve hatırlamayan insan kendinden uzaklaşmaktadır. Kendinden uzaklaştıkça ‘’BİZ’’ i
unutmaktadır. Dünya da ki savaşa, teröre, çevre kirliğine karşı olduğunuzu söylerken içinizdeki
savaşın açtığı yarayı görmemek çok dramatiktir.
İçinizde ne varsa dışarıya yansıyan aynısıdır. Regresyon terapileri kendinizin bile hatırlamadığı
duyguları ve gerçek öz kimliğinizi size hatırlatan ve içinizdeki saf çocuğu bulmanıza yardımcı bir
terapidir.

Kıskançlık, öfke, nefret, keder ve acının zehirlediği bu insanlar kendi öz varlığından uzaklaşıp yüzlerce
maske ile dolaşmaktadır.
Kendini unutan ve hatırlamayan insan kendinden uzaklaşmaktadır. Kendinden uzaklaştıkça ‘’BİZ’’ i
unutmaktadır. Dünya da ki savaşa, teröre, çevre kirliğine karşı olduğunuzu söylerken içinizdeki
savaşın açtığı yarayı görmemek çok dramatiktir.
İçinizde ne varsa dışarıya yansıyan aynısıdır. Regresyon terapileri kendinizin bile hatırlamadığı
duyguları ve gerçek öz kimliğinizi size hatırlatan ve içinizdeki saf çocuğu bulmanıza yardımcı bir
terapidir.