Bilinçaltımız bilinçli zihnimize hükmeden bir bilgisayar gibidir. Bilinçaltımız anne
karnı dönemden başlayarak olumlu olumsuz bütün kayıtları bellek hafızasına
almaktadır.
Annenin gebelik döneminde yaşadığı tüm üzüntüler, kaygılar, stresler vb. bütün
bu duygular, bebeğe duygusal aktarım olarak geçer.
Örneğin ;
Herhangi bir sebepten dolayı istenmeyen bir bebekseniz, bilinçli farkındalığa
ulaşmadığınız sürece hayat boyu kendinizi sevilmeye layık bir insan olarak
göremeyeceksiniz.
Biryandan kendinizi sevdirmek için maddi ve manevi olarak fazla verici
olacaksınız ama buna karşın bir yanınız karşınızdaki insan ne kadar yakın olursa
olsun ona güven duygusu besleyemeyeceksiniz.
Bizim bugün bilinçli olarak verdiğimiz her kararın altında aslında bilinçaltı
kayıtlarımız rol oynar.
Yetişkin hayatımızda bilinçli olarak karar verdiğimiz anlar ne yazık ki çok
kısıtlıdır. Hemen hemen tüm davranış kalıplarımız bilinçaltı temellidir.
Bilinçaltının tek bir görevi vardır o da bireyi ilkel beyin sonucu olarak hayatta
tutmak ve beynimize ektiğimiz inançları gerçekleştirmektir.
Bilinçaltına ekilen kayıtlar sadece çocukluk ve anne karnı döneme ait olmayıp
atalarımızdan bize aktarılan duygusal miraslarda söz konusudur. Bir birey
atalarından %20 oranında fiziksel özellikleri (saç rengi, göz rengi vücut yapısı
vb.) alıyorsa aynı şekilde duygusal aktarımları da miras almaktadır.
Göçler, kayıplar, savaş vb. sonrası oluşan korku, kaygı, kıtlık bilinci vb.
bunlardandır. Fiziksel ve ruhsal hastalıkları da buna dahil edebiliriz.Epigenetik
aktarımda
Nasıl ki şu anda sahip olduğumuz saçımızın, gözümüzün rengi gibi fiziksel
özellikler atalarımızdan genetik aktarımla bize geçiyorsa, aynı şekilde yine
atalarımızın yaşadığı korkular, kaygılar, fiziksel veya ruhsal hastalıklar da genetik
olarak bize aktarılmış olabilir.
Danışan o anıyı görmüştür ve hissetmiştir. İster bilinçaltı uydurma hikayesi, ister
geçmiş yaşam olsun, o kişinin hayatını bloke eden o anıyı dönüştürdüğümüzde
sıkıntı ortadan kalkar. Bu durumda hikayenin gerçekliğinin yani geçmiş
yaşamların varlığının çok da önemi yoktur.
Regresyon terapisi sırasında o zaman yaşadığı durumu tekrar deneyimleyerek,
bilince bu olayı doğru işleme ve sınıflandırma fırsatı verilir. Bu gerçekleştiğinde,
sorun çözülür ve danışan kendini daha iyi hisseder.
Regresyon terapisi sırasında geçmişte çözülmemiş duygusal çatışmaları çözüp
uyumlu hale getirdiğimiz gibi, karmik nedenleri de çözebiliriz. Bir kişi aynı
sorunları tekrar tekrar yaşıyorsa, düşünce ve davranışlarında belirli sınırların
ötesine geçemiyorsa, açıklanamayan korkuları varsa veya belirli dürtülere yenik
düşüyorsa, nedeni bulmanın ve çözmenin en uygun yolu regresyon terapisidir.